30 Aralık 2009 Çarşamba

Elif Şafak'tan tadımlık bir kitap Kağıt Helva


Yazı yazmayı bir yolculuk olarak gören yazar Elif Şafak, 15 yıllık yolculuğunu bir alıntı kitabı olan Kağıt Helva'yla süsledi. Şöyle bir durup da geçtiği yollara "neler yazmışım, kalemimden neler çıkmış" diye bakmak isteyince tüm kitaplarını satır satır taradı ve içtenliği olan alıntıları derledi. Aşk, insan, yolculuk, varoluş, inanç... gibi dokuz bölümden oluşan kitap için "Kağıt Helva daha evvel Türkiye’de yapılmamış, tadımlık bir kitap. Karın doyurmak değil amacımız, ağız tatlandırmak, zihin tatlandırmak, gönül tatlandırmak. 'Kağıt' ile 'tatlı'nın birlikteliğini sevdim. Çocukluğumuza kadar uzanan sıcacık bir çağrışımı var. Kağıdın üzerine konmuş birkaç tatlı kelam olmasını arzu ettim" diyor.



Aşk, çok fazla ilgi gördü. Belki de daha önce kitaplarınızı okumayanlar sizi ilk kez Aşk’la tanıdı. Kağıt Helva, bu tür okuyuculara kendinizi tanıtmak için yapılan bir çalışma mı oldu?
- İlk romanım Pinhan’dan bu yana beni takip eden kemik bir okur kesimi var. Ayrıca daha sonra Mahrem ya da Araf romanıyla ilk defa okumaya başladı kimileri. Ya da Bit Palas, Baba ve Piç veya Siyah Süt ile. Yani farklı okurlar bu edebiyat yolculuğuna farklı duraklarda katıldılar. Her romanla beraber biraz daha genişledi okur sayısı. Evet, kimileri de ilk defa Aşk ile beni okumaya başladı, şimdi geriye giderek diğer romanları okuyorlar. Kağıt Helva bütün bu farklı duraklar arasında bir bütünlük kuruyor. Bu anlamda çok özel bir kitap. Bir yazarın geçtiği yolları gösteren bir yol haritası gibi.

KİTAPLARI SATIR SATIR YENİDEN OKUDUM

İlk kitabınız Pinhan olmasına rağmen Kağıt Helva, Araf ve Aşk’tan alıntılarla başlıyor. Onlar sizi daha mı çok etkilemişti?
- Kağıt Helva’da bugüne kadar yazdığım dokuz kitabımdan seçme alıntılar var. Bunları kronolojik bir sıraya sokmadık. Onun yerine, daha doğal, daha samimi bir akış oluşturduk kitapta. Şu çok dikkatimi çekiyor: Baktığım zaman her kitabımın bir öncekinden çok daha farklı olduğunu görüyorum. İçerik farklı, üslup farklı, enerjisi farklı. Kendini kolay kolay tekrar etmeyen bir yazarım.
Kitabı aşk, insan, yolculuk, varoluş, inanç... gibi dokuz bölüme ayırmışsınız. Bu başlıkları ve sıralamasını ne düşünerek hazırladınız? Örneğin sizce aşk, insanın hayatında daha ön sırada gelen bir kavram mı?
- Aşk benim için temel bir kavram. Sadece benim için değil ki... Bence kainatın özü aşk. Yaradılışımızın gayesi aşk. İnsanın aradığı derya aşk. Hani romanda derviş diyor da, “Hepimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Ömrü hayatımız tamamlanmaya çalışmakla geçiyor. Ve bizi tamamlayacak olan yegane öz aşk.” O yüzden Kağıt Helva’da bu temayı başa aldık. Ama onun dışındaki temalar arasında bir hiyerarşi kurmadık. Her biri önemli. Yolculuk da kadınlık da inanç da varoluş da.
Alıntıları seçmek için tüm kitaplarınızı yeniden altını çizerek okudunuz mu? Bu ne kadar zamanınızı aldı?
- İlk kitabımın yayınlanışından bu yana 15 sene geçti. 15 senedir yazdığım hiçbir kitabı sonradan dönüp okumadım. Hep ileriye baktım, henüz yazmadığım kitaba. Fakat işte bu sene ilk defa öyle bir ruh hali geldi ki, durup “neler yazmışım, kalemimden neler çıkmış” bakmak istedim. Kağıt Helva’yı hazırlarken Doğan Kitap'taki editörümle beraber yüzlerce alıntı taradık. Satır satır yeniden okuduk. En zoru bunlar arasından seçmek oldu. Ama çok keyifli bir çalışma oldu bizim için. Okurların da seçilen alıntıları seveceklerini umut ediyorum. Hem derinliği hem içtenliği olan alıntılar bunlar.

BAZI ALINTILAR BENİ DE ŞAŞIRTTI

İncelemeyi yaparken “Ben bunu nasıl yazmışım” ya da “Şuraya şunu eklemeyi unutmuşum” dediğiniz bölümler var mı?
- Elbette. “Ben bunu nasıl yazmışım?” dedim, hem de pek çok kez. Çünkü ben kendi yazdıklarımın sahibi değilim, kelimelerimin efendisi değilim. Öyle okurlar var ki benden çok daha iyi biliyorlar kitaplarımın katmanlarını. Ben o kadar “bilinçli” ve “akılcı” yazmıyorum ki. Roman yazarken sanki sarhoşum, çoğu zaman öyle bir sezgisel akışa kendimi bırakarak yazıyorum. O yüzden seneler sonra dönüp bakınca beni de şaşırttı kimi alıntılar. Mesela Mahrem’de şişman kadının çözümlemelerini şaşırarak okudum. “Elim neler yazmış” dedim.
Alıntıları yapmadan önce favori kitabınız hangisiydi, şimdi hangisi?
- Her kitap yeni bir yolculuk, bir tazelenme demek benim için. YazdıKlarım arasında favori kitabım yok. Öyle bir ayırım yapamam. Ama illa da bir tercih sorarsanız tek bir şey söyleyebilirim: henüz yazmadığım roman favori romanım.

RESİMLE KELİMELER DANS EDİYOR

Neden resimli bir kitap hazırlamayı tercih ettiniz?
- Kağıt Helva sadece içeriğiyle değil, estetiğiyle de çok özel ve özenli bir çalışma. Bu kitabın tasarımını Uğurcan Ataoğlu yaptı. Aşk’ın kapağının tasarımı da ona ait. İçindeki resimler ise uluslararası sanatçımız M.K. Perker’e ait. Ve onlarla çalıştığım için kendimi şanslı sayıyorum. Bence bu kitap sunumuyla da değerlendirilmeli. Resim ile kelimenin dans ettiği bir kitap bu. Biz kültür olarak eskiden bunlara dikkat ederdik. Bugün hangi müzeye giderseniz gidin, eski el yazmalarına bakın, muhteşem bir süsleme sanatımız vardı. Haritalarda, el yazması kitaplarda... içerik kadar sunum da önemliydi. Zaman içinde estetiği ihmal ettik. İçerik kadar estetiğe de kıymet veren kitaplar yazmak istiyorum.
“Dostluğumuz süresince nadide bir güzelliği paylaştık; durmadan birbirini yansıtan...” diye devam eden kitabın son alıntısında okuyucunuza mı mesaj gönderiyorsunuz?
- Hayır, bir mesaj vermiyorum. Bence bir kitabı binlerce, hatta milyonlarca insan okur ama herkesin okuması tek ve biriciktir. Kimsenin okuması kimseninkine benzemez. O yüzden yazarların okurlarına mesaj vermemesinden yanayım. Okur kendisi bilir, kendisi karar verir.
“Ben” bölümündeki resimde kendisiyle yüzleşen bir kedi görüyoruz. “Sen”de ise başka bir kediyi izliyor aynı kedi. Buradan izleyiciyi izliyorsunuz diye algılayabilir miyiz?
- Ben okurlarımı “ruhdaşım” olarak görüyorum. Bu dışarıdan bakanların kolay kolay anlayamayacakları bir ruhsal, duygusal ve zihinsel paylaşım. Kalpten kalbe bağlar var ve bu bağlar kelimelerle kuruluyor. Okurlarla zaten sürekli ve dinmeyen bir sohbetim var. Edebiyat etkinliklerinde, imza günlerinde canı gönülden dinliyorum onları. Ne söylediklerini, sorunlarını, arzularını, kırgınlıklarını dinliyorum. Her yazarın özünde iyi bir dinleyici olması gerektiğine inanıyorum.


(Deniz İnceoğlu - Hürriyet Gazetesi sayfa 6 - 22.12.2009)

24 Aralık 2009 Perşembe

Yılbaşı alışverişini müze mağazalarından yapın

Yılbaşı yaklaştıkça hediye alma telaşı da ister istemez arttı.
Kime ne alacağınıza karar vermek, bir de bunları gidip almak için sadece iki haftasonunuz var!
İşin en kötü tarafı da onlarca dükkanı talan ettikten sonra hiçbir şey bulamamak.
Ben size bu konuda daha farklı bir şey önermek istiyorum. Hediyelik eşya dükkanlarını, giyim kuşam mağazalarını gezmek yerine neden müze mağazalarını incelemiyorsunuz...
Her birinde aklınıza gelmeyecek kadar, envai çeşit obje var. Hem de hepsi birbirinden güzel. En önemlisi de her keseye uygun çeşit olması.
Örneğin Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin (SSM) mağazası geçici sergiler ve daimi koleksiyonlardan esinlenilerek oluşturulan özgün obje ve eşyalarla dolu. Neler yok ki; mineli gümüş kolyeler, İznik çinisi lake çerçeveler, Beykoz çay bardakları ve kahve fincanları, cam takılar, eşarplar...
Bir de Salvador Dali tutkunları için “İstanbul’da Bir Sürrealist: Salvador Dali” sergisinin kataloğu, kupası, fincanı, mumu, yastığı ve tabakları hâlâ satılıyor. Hem de yüzde 50 indirimde! Kupalar 10, ajandalar 9.90, defterler 14.90 ve kalemler 4 TL.

ÇOCUKLARI UNUTMAMIŞLAR

Peki ya İstanbul'un göbeğindeki İstanbul Modern'de neler var?
Boğaz manzaralı rengarenk dükkanında dolaşırken gözüme her yaşa uygun hediyeler takılıyor. Özellikle hâlâ devam eden Sarkis sergisi için özel hazırlanmış el işi gümüş kafesten kolye ve küpeler çok göz alıyor. Hele bir de önce sergiyi gezmişseniz daha da bir ilgi çekiyor. Kolyeler 95, küpeler de 45 TL. Bunun dışında koleksiyondan Fikret Mualla, Fahrelnissa Zeid gibi önemli sanatçıların işlerinden esinlenilerek yapılmış yastık, Amerikan servis setleri ve bardak altlıkları var. Yastıklar 100-120, bardak altlıkları 6, amerikan servis setleri 15 TL.
Bu arada çocukları da unutmamışlar. Seyahat sanat setleri, yastık setleri ve t-shirt'ünü kendin boya setleri de satılıyor. Fiyatları da 25-45 TL arasında değişiyor.

BİR ŞANS VERİN

Müze mağazasını çok sevdiğim yerlerden biri de Santralistanbul'un Santraldükkan'ı. Koleksiyonundaki eserlerinde yanı sıra Silahtarağa Elektrik Santralı’na ait tarihi fotoğraf ve teknik çizimler gibi çeşitli değerleri ürünlerine taşıyor. Çağdaş sanat, tasarım ve enerji birlikteliğini ürünlerine taşıyan ana galeri binasının giriş katındaki Santraldükkan'da 10 liraya kırmızı ipli defter, 15 liraya boya kalemleri, 5 liraya magnet ve bardak altlığı, 30 liraya şahane desenli önlükler bulmak mümkün. Bir de benim en sevdiklerim "Bir şans ver" ürünleri. Çeşitli tabak ve kupaların defosu varsa tam o bölgeye bir nokta koyuyorlar ve kırmızı bir çizgi çekip tepesine "Bir şans ver" yazıyorlar. Sanki pet shopta yavru bir kedi görmüşüm ve eve götürmek istiyormuşum gibi bir his uyanıyor içimde.

(Deniz İnceoğlu - Hürriyet Keyif 19.12.2009)


10 Aralık 2009 Perşembe

17 yaşında Yıldız Kenter’le tek başına oynamak

Geçen pazartesi akşamı Kenter Tiyatrosu’nda Kraliçe Lear’ın galasına gittim. Daha oyunun başlamasına 20 dakika vardı ama balkonda bile oturabilmek için zor yer buldum. Zaten birkaç dakika sonra merdivenler bile dolmuştu. Kimler yoktu ki; Tarık Akan, Memet Ali Alabora, İzzet Günay...
Gitmeden önce konusunun yaşlanmak ve kuşak farklarından çıkan çatışmalar üzerine olduğunu okuyunca ne yalan söyleyeyim bir an içim sıkılmıştı. Ama oyunu izlemeye başlayınca bunun tamamen bir önyargı olduğuna karar verip kendime çok kızdım. Çünkü oyun, konusundan beklenmeyecek kadar eğlenceli, ritmik ve akıcı.
Bir de sahnede oyuncular dışında bir çello var ki, şahane. Çalınan notalarla Yıldız Kenter’in canlandırdığı Jane karakterinin sıkıldığı, sinirlendiği ya da karmaşa yaşadığı anlarda devreye girip kafasında geçenleri anlamamızı sağlıyor.

KENTER’İN PARTNERİ GİBİYDİM
ÖĞRENCİSİ DEĞİL

Gala olmasına, yani oyun henüz birkaç kez sahlenmiş olmasına rağmen her şey mükemmel gidiyor. Belki de balkondan izlediğimden 15 yaşlarında bir karakter olan Heather’ı canlandıran kişiyi önceleri 25 yaşlarında biri sanıyordum. Ama ilerleyen sahnelerde sesine ve yüzüne iyice dikkat ettiğimde gerçekten de 18’in üstünde olmayacağını anlıyorum. Anlıyorum anlamasına da, aklım yine de bir türlü kabullenmiyor. Çünkü iki kişilik tek perde 90 dakika bir oyunda, hem de Yıldız Kenter’in karşısında bir kere bile dili sürçmeden bitiriyor rolünü.
Ertesi gün hemen telefona sarılıp gerçek yaşının 17 olduğunu öğrendiğim Sedef Şahin’le iki çift laf ediyorum ve bakın neler anlatıyor: “Dört yıldır Pera Güzel Sanatlar Lisesi’nde eğitim görüyorum. Ailemde izleyici olmanın dışında tiyatroya profesyonel ilgi yok. Ama ben ilk tecrübemi 9 yaşında bir reklam filminde yaşadım. 13 yaşından sonra da Belalı Baldız, Sevgili Dünürüm gibi dizilerde çalıştım. Ama asıl hedefim ve aklımın olduğu yer hep tiyatroydu.”
Sedef Şahin, geçen yaz Kenter Tiyatrosu’nun seçmelerini duyunca hemen başvurdu. 148 kişi arasından son ikiye kaldı. Aslında iki kişi dönüşümlü oynayacaklardı ama diğer seçilen kişi hastalanıp bir daha da gelmeyince Sedef bu işe tek başına devam etti: “İki kişilik bir oyun olması çok büyük bir şanstı. Çünkü Yıldız Hoca artık konservatuvarda ders vermiyor. Ondan bir şeyler öğrenebilme fırsatı beni çok mutlu etti” diyor sevincini anlatırken. Oyunu sadece bir buçuk ayda çıkarmışlar. Yıldız Kenter, ona kendisini rahat hissettirdiği için bu kadar başarılı olduğunu savunuyor: “Bana güvendiğini hep hissettirdi, 17 yaşımda ve ilk profesyonel tiyatro deneyimim olduğunu hiç hissettirmedi. Her zaman onun partneri gibiydim, öğrencisi değil.”

HOBİSİ HALI SAHADA MAÇ YAPMAK

Geçen hafta galaya katılan oyunun yazarı Eugene Stickland ise onun için şöyle diyor: “Yıldız Kenter’le aynı sahneyi tek başına paylaşan genç oyuncuyu kutlarım. Hem üstesinden gelmesi zor bir rolü çok başarılı sahneledi, hem de böyle usta ve büyük bir ismin önünde hiç amatör durmadı.”
Tiyatro bizim için hobi olsa da Sedef için artık profesyonel olduğu bir alan. Onun hobisinin ne olduğuna ise inanmayacaksınız... Futbol!
3 yaşından beri futbol oynuyormuş. Üstelik büyüyünce de bundan vazgeçmemiş. Hâlâ halı sahada erkek arkadaşlarıyla maç yapmaya gidiyor. Maça gidemediğinde ise mutlaka evde seyrediyor.
İlk oyun 3 Ocak’ta. Sonrasında 5-10 Ocak tarihleri arasında sahnelenecek. Kapalı gişe oynayan Kraliçe Lear’a şimdiden bir bilet almanızı şiddetle tavsiye ederim. Tel: 0212 247 36 34.


(Deniz İnceoğlu - 12.12.09 - Hürriyet Keyif)

3 Aralık 2009 Perşembe

Zeynep Tanbay Dans Projesi 10. Yılında


Türkiye'de dans alanında pek çok şekilde öncülük yapan Zeynep Tanbay'ın kurduğu Zeynep Tanbay Dans Projesi (ZTDP) 10. yılını kutluyor. İlk beş yıl, proje bazında değişik dansçı ve koreografları bir araya getirerek çalışan ardından 2005-2006 sezonunda, Akbank’ın desteği ile ZTDP, topluluk olarak yeni bir döneme giren ekip10 Aralık'ta Caddebostan Kültür Merkezi'nde yeni projesi Araz'ı sahneleyecek. Biletler 17-27 TL.

Zeynep Tanbay Dans Projesi 2000 yılında, Zeynep Tanbay Amerika'dan döndüğünde Türkiye'de bir topluluk kurma fikriyle oluştu. Ancak o yıllarda ekonomik ya da mekan açısından böyle bir topluluk kurmanın zor olduğunu bilen Tanbay, proje bazında toplanan bir grup oluşturdu. Dansçılar çoğunlukla Stuttgart ya da Münih Bale gibi topluluklardan yani Avrupa'dan geliyordu. Sürekli proje bazında toplanıp dağılıyorlardı. Grup, Akbank Sanat'ın altıncı katındaki stüdyoda çalışmalarına başladı: "Çalışacak bir stüdyomuz vardı ama tabii ki zorluklar çekiyorduk. 2003'te Akbank, Zeynep Tanbay Dans Projesi'nin sponsoru oldu. Bu durum Türkiye'de önemli bir değişiklikti. Çünkü genelde tiyatro ve orkestralara tanınan bu avantaj, ilk defa dans konusunda oluyordu. Dans ne yazık ki her zaman üvey evlet muamelesi görüyor."
MİLAT YAPTIK
Ekip sonunda 2005-2006 sezonunda proje bazında çalışmaya son verip İstanbul'da sürekli var olan bir modern dans topluluğu haline geldi. Yani sadece proje için değil, her gün çalışabilen bir grup oldular. Kadrolu 10 dansçısıyla kendi repartuvarlarını oluşturup bunları yurtiçi ve yurtdışı turnelerine çıktılar. Akbank çatısı altında oluşan bu durumu Zeynep Tanbay bir milat olarak görüyor: "Bunun bir diğer artısı da dans atölyeleri. Böylece sürekli izleyicilerimiz artık dansçıları takip edebiliyor, onlar hakkında yorum yapıyorlar. Biz de hem dansçı, hem de eğitmen yetiştirmeye devam ediyoruz. Örneğin cumartesi günleri üç farklı yaş grubunda çocuklara eğitim veriyoruz. Bu sayede gelecek neslin dansçılarını ve dans izleyicilerini yetiştiriyoruz. Kimse Zeynep Tanbay Dans Projesi denince kişiye özel algılamasın, içinden meyvaların çıktığı çok güzel bir topluluk bu."

Zeynep Tanbay
TEDİRGİNLİK VE BİLİNMEZLİKLERİ ANLATIYORUM
Araz'ın ne olduğunu açıklamak istemiyorum. Çünkü dansla anlatım başka bir dil, izleyiciyi çerçevelemek gereksiz. Bu projede sahneyi parçalara böldüm, 10 ayrı parça var. Bu durum sahnenin üzerindeki dört bantla belirgin bir şekilde görülüyor. Bunlarla hayatın bize verilen kırmızı çizgileri ve içindeki tedirginliğimizi anlatmak istedim.
Toplamda 14 bölümde 20 dans olacak. Hepsi birbirinden farklı dünyalara açılıyor. Ama bütününe bakıldığında hepsinde aynı tedirginlik, bilinmezlik, yaşama karşı soru işareti, sınırlandırılmış ve bir şeyin içine sıkıştırılmış mekanlar görülüyor. Geneline dünya diye bakarsak, sınırları yani kırmızı çizgileri kıtalar, ülkeler, şehirler, mahalleler, evler, evlerin odaları gibi parçalanmış, bölündüğümüz yerler olarak görüyorum. Bir de oradaki insan ilişkileri ve yaşamlarını. Ama tabii ki izleyenler hiç de böyle hissetmeyebilir.
Araz da benim daha sonradan bu konuyu çıkardıktan sonra bir yerde okuduğum bir şey. Bunu da izleyiciye bıraktım. Merak edenler araştırdığında pek çok araz olduğunu görecek. Ne olduklarını bulmalarını istiyorum. İzledikleri dansa göre "Bence araz budur" diye gönderenler arasından doğru cevabı bulanlara küçük bir ödülümüz olacak.
Kostümlerimiz insanı temsil edecek. Bu konuda Network destekçimiz oldu. Sahnede dansçıdan çok, dans eden sıradan insanlar olacak. Yani klasik bir topluluk formatının dışındalar. Çünkü herhangi bir yer ve zaman mesajı verip izleyiciyi bir yere çekmek istemedik. Evrensel olmalıydı.
Danslarımıza yine vazgeçilmez bestecilerim Philip Glass ve Yann Tiersen ile Reich- remixed, Burhan Öcal ve Baba Zula eşlik edecek.

ARAZ NE DEMEK OLABİLİR
Zeynep Tanbay, yeni projesinin Araz ismini, koreografiyi çıkardıktan sonra bir yerde okuduğu yazıdan etkilenerek bulmuş. Şimdi bunun ne demek olduğunu merak eden izleyicinin dansı izledikten sonra tahminde bulunmasını istiyor. İzledikleri dansa göre "Bence araz budur" diye gönderenler arasından doğru cevabı bulanlara küçük bir ödül de verilecek. İşte size internette bulduğumuz çeşitli "araz" anlamları...
*Kahraman Tazeoğlu'na ait bir şiir.
*Yine Kahraman Tazeoğlu'na ait bir kitap.
*Hastalık belirtileri, semptom
*Arapça anlamı devamlı olmayan ve başkalarına bağlı olarak yer tutabilen şeydir. Renkler, oluşlar, kokular, sesler bunlara örnektir.
*Esenlik, mutluluk; sel, Akıntılı su; Bir tür ot; Soğuk; Belirti, işaret.
*Hem erkek, hem de kızlar için kullanılan özel isim.
*Azerbaycan'da ayrılığı anlatan bir halk türküsü.
Deniz İnceoğlu (29.11.2009 - Hürriyet Keyif)

Hayatın pi'ye alındığı yer

İlk kez 2004'te Küçük Parmakkapı Sokak'ta boy gösterdiler. Kurucusu Engin Yaşar burayı açtığında fizik öğrencisiydi. Belki de bu yüzden aklından ve defterinden silemediği "pi" sayısını isim olarak seçti kendine. Altı katlı Kafe Pi o kadar sevildi ki, üç ay sonra gittiğinizde duracak yer bile bulamıyordunuz. Peki neydi onu bu kadar sevdiren?
Bence tamamen kime hitap ettiğini bilmesi ve ona göre kaliteli işler yapmasıydı. Takım elbiselilerle üniversite öğrencilerinin birarada eğlenebildiği bir yer sizce de muhteşem olmaz mı... Ama tabii ki buranın şahsına munasır özel kokteyllerini de unutmayalım. "Mahşerin Beş Shotlısı"nı ya da "biratek"i İstanbul'da bilmeyen yoktur herhalde...Varsa da artık lütfen kalmasın!
Ve dokuz ay sonra burası büyüdü büyüdü büyüdü ve Beşiktaş'ta şube açtı. İlkine göre daha bir restoran havasında olan mekanda da akşam yüksek sesli müziğe geçiliyor.
Sanki hamile kalıp da doğruyormuş gibi Kafe Pi Grup, yine dokuz ay sonra Emek Sineması'nın arka tarafındaki köhne barların bulunduğu sokağı Küçük Beyoğlu'na dönüştürdü. Anlat anlat bitmiyor diyeceksiniz ama yine dokuz ay sonra Tünel ve Asmalımescit'teki şubeleri de açtılar; Kafe Pi Lounge ve Kafe Pi Tünel Bistro. Markayı büyütmek ve kalitesini daha da iyi kanıtlamak için geçen yaz sonu Tanışarock adında bir festival de düzenlediler. İlkini olmasına rağmen yaklaşık dört bin kişi takip etti. Bu sayı eminim gelecek sene çok daha fazla olacak. Çünkü alıştığımız festivallerden çok farklı.

10 YILLIK BRONX
BRONX Pİ SAHNE OLDU

Kafe Pi Grup'un Beyoğlu'na attığı son bomba da Bronx oldu. Geçen haftalarda 40 yıllık Bronx bir anda Bronx Pi Sahne'ye dönüştü. Peki nasıl oldu da yadigar Bronx'u da alıp Bronx Pi Sahne yaptılar merak ediyor insan. Hatta "Yok artık" diye tepki verenler bile var. Meğer Bronx'ta işler pek de iyi gitmiyormuş. Tabi Pi'de bu fırsatı hemen değerlendirmiş. Eski karanlık ve biraz da sevimsiz Bronx'un yerine yüzde 80 yabancı grupların sahne aldığı renkli bir mekan yapmışlar. Ama buraya diğer mekanlardaki gibi sadece konser izlemeye gidilmiyor. Çünkü izleyiciler başka yerde içip de sonra buraya gelmesinler diye fiyatlar çok uygun tutulmuş. Neredeyse diğer mekanların yarısı kadar. Örneğin vestiyer ücretsiz, bira 5, votka 10, shotlar 6 lira. Ayrıca konser biletine bir içki dahil gibi bir promosyon da yok. Bunun yerine bütün gece herkese özel shotlarından dağıtıyorlar. Mesela tadı muhteşem olan Tipitip bir anda masanıza gelebilir.
Mekanda yaklaşık yedi aylık bir çalışmanın sonucunda modern bir dekorasyon hazırlanmış. Ve yine Pi'nin her mekanı gibi burası da hemen doldu taştı. Geçen haftaki konserde 700 kişi vardı. Hazırlanan ses sistemi de gerçekten çok iyi, her enstrümanın sesini gayet net alıyorsunuz. Sahnesi de eskisine nazaran biraz daha geniş. İşte bu sahnede bugün İngiltere'den yayın yapan saygın internet sitelerinden; brightonmusicscene.com sitesi tarafından "Gelecek vaat eden, en başarılı disco gruplarından" diye bahsedilen Transformer var. Konser biletlerini her Kafe Pi mekanından ve Biletix'ten alabilirsiniz.
Bu arada mekanlarda kolunda pi işaretinin dövmesi olan birilerini görürseniz, bilin ki fanatik işletmecilerden biridir.
Deniz İnceoğlu (28.11.2009 - Hürriyet Keyif)