18 Ağustos 2011 Perşembe

Eleştirmenler onu seçti


Ünlü bir cazcı olmasına rağmen, adı belki de müzikten çok, özellikle de 60'larda ırkçılığa karşı verdiği mücadeleyle anıldı. Ve yine belki de bu yolda verdiği savaş yüzünden caz dünyasında hak ettiği konuma kavuşmakta çok gecikti.
Neyse ki son yıllarda adı, Betty Carter ile birlikte yaşayan iki caz divasından biri olarak anılmaya başlanmıştı. Ama bunun tadını pek de uzun süre çıkaramadı.
Tam bir yıl önce, 14 Ağustos 2010'da, 80 yaşındayken hayata veda etti.
Cazın efsanevi isimlerinden Abbey Lincoln'dan bahsediyorum.

DÖRT İSİM BİRDEN

Billie Holiday ve Coleman Hawkins'i dinleyerek caz müziğiyle tanışan Lincoln, 19 yaşında bir amatör şarkı yarışmasını kazanmıştı. 1951'de Anna Marie adıyla profesyonel anlamda şarkı söylemeye başladı. Kendisinin gerçek adı Anna Marie Wooldridge'ydi. Sadece bununla yetinmedi. Fotomodellik, oyunculuk, şarkıcılık, politika ve kültür elçiliği gibi birçok değişik alanda çalıştı. 1957'de Ebony dergisine "The Girl Can't Help It" adlı filmdeki rolünde giydiği Marilyn Monroe elbiseleriyle kapak olan Lincoln, ismini bu sefer de Gaby Lee olarak değiştirerek New York kulüplerinde şarkı söylemeye başladı. Bakın müzik yazarı Murat Beşer, bu farklı isimlerle ilgili ne diyor: "11 çocuklu bir ailede yetişti. Gerçek adı Anna Marie Wooldridge. Hiçbirini kendinin bulmadığı, üç takma isim, belli dönemlerini temsil ediyordu. Aminata Moseka, ona Afrika’da Gine başbakanı tarafından verilmiş. Gaby, Los Angeles’daki Fransız revüsü Moulin Rouge’da iş bulduğunda ona takılan isimdi. Ve son olarak Abbey Lincoln, menajerliğini yapan söz yazarı bir kadının buluşu."
1957'de davulcu Max Roach ile anlaşan Abbey Lincoln, aynı yıl Sonny Rollins, Wyııton Kelly,
Paul Chambers ve Kenny Dorham ile birlikte "That's Him" adlı ilk plak çalışmasını yaptı. 1960 yılında Max Roach ile "We Insist, Freedom Now Suite," 1961 yılında da Eric Dolphy ve Coleman Hawkins'le birlikte "Straight Ahead" gibi caz tarihinin iki önemli yapıtına imzasını attı. 1962'de Max Roach ile evlendi. 1992'de çıkardığı ve içinde Stan Getz'in de olduğu "You Gotta Pay the Band" çalışması ile Billboard caz listelerinde bir numaraya kadar yükseldi. Kendi bestelerini yaptığı için cazcıların arasında ayrıcalıklı bir konumu olan Abbey lincoln, şarkılannda adeta hikayeler anlatır.
14 Ağustos'ta kaybettiğimiz Abbey Lincoln, ölümünün ardından da onurlandırılmaya devam ediyor. ABD’de yayınlanan en saygın caz dergilerinden Downbeat'in 59’uncu Eleştirmenler Anketi'nde ABD ve Avrupalı eleştirmenler tarafından en iyi seçildi, Şöhretler Galerisi’ne alındı.
Biz de bu vesileyle kendisini bir kez daha anmış olalım.

(Deniz İNCEOĞLU - Hürriyet Keyif - 13.8.2011)

4 Ağustos 2011 Perşembe

Aralarında sadece 3 yüzyıl var

Yurtdışında sanat dünyasında yeni bir trend başladı.
Büyük bir sergi organizasyonunda iki kişinin işleri aynı anda sergileniyor.
Biri günümüzden ya da bu yüzyıldan sanatçılar arasından seçilirken, diğeri önceki yüzyıllardan usta bir isim oluyor.
Bu durumla her zaman karşılaşabiliriz, ne tür bir ilginçliği var ki, diyebilirsiniz...
Ama gerçekten ilginç.
İki sanatçı arasında mutlaka bir bağ kuruluyor.
Aynı tekniği, renkleri kullanmış, aynı okullara gitmiş ya da farklı dönemlerde aynı bölgede yaşamış olabiliyorlar.
Konuyu gündemdeki bir örnekle anlatmak en faydalısı olacak.
Örneğin şu sıralar İngiltere'deki Dulwich Resim Galerisi'nde buna benzer bir sergi var:
"Twombly and Poussin: Arcadian Painters", Türkçesiyle "Twombly ve Poussin: Pastoral Ressamlar."
Twombly ya da tam adıyla 'Edwin Parker "Cy" Twombly, Jr.' Amerikalı bir ressam. 1928-2011 yılları arasında yaşamış sanatçı, dışavurumcu, büyük ölçekli, özgürce karalanmış, galigrafi stilindeki işleriyle tanınıyor.
Nicolas Poussin ise 1594-1665 yılları arasında yaşamış bir Fransız sanatçı. Klasik işleri, 17. yüzyıl Barok stilini gösteriyor.
Peki, onları biraraya getiren ortak özellik ne oldu...

AYNI GİZEM
AYNI PASTORALLİK
Aralarında neredeyse üç yüzyıl olmasına rağmen onları aynı sergide biraya getiren en önemli unsur, öncelikle ikisinin de 30'lu yaşlarında Roma'ya taşınması oldu. Bazı kişisel sebeplerden ötürü hayatlarının en üretken döneminde Roma'ya taşınan sanatçılar, uzun süre burada kaldılar. Bu da onların aynı binalardan, aynı çiçek türlerinden, aynı şekillerden, havadan, sudan etkilendiğini anlatıyor.
Üstelik Twombly bir keresinde "Poussin olmayı çok isterdim" demişti.
İki sanatçı da aynı klasik gizemden, Rönesans resimlerinden ve pastoral renklerden etkilenmişti. İkisi de dört mevsimi resmetmişti.
Bu benzerlikleri daha yakından görmek isterseniz sergi 25 Eylül'e kadar açık.

(Deniz İNCEOĞLU - 30.07.2011 - Hürriyet Keyif)