28 Ekim 2010 Perşembe

Eskiden korkardım şimdi hayranıyım


Yaşayan en önemli heykeltıraşlarımızdan Mehmet Aksoy, geçen hafta Evin Sanat Galerisi'nde yeni sergisi Yılan Hikayeleri'ni açtı. Ziyaretimiz sırasında açılışa iki gün olduğundan hazırlık heyecanını birlikte yaşadık diyebilirim. Gözleri bir çocuğunki kadar mutlu ve heyecanlı bakıyor, eli ayağıysa yerinde duramıyordu. Ne de olsa çocukluğunu yılan hikayelerini dinleyerek geçirmiş, son iki yıldır da bu hikayelerle ilgili pek çok araştırma yapmıştı. Şimdi sıra, onlardan esinlenerek hazırladığı, pek çok mesajı içinde barındıran heykellerini sergilemeye gelmişti... Hepsiyle gurur duyuyor, bu seriyle tekniğinde yenilikler olduğundan bahsediyordu. Onu üzen, aklına takılan tek şeyse, dizindeki rahatsızlıktan dolayı bazı fikirlerini heykele yansıtamamış olmasıydı. Araştırmaları sırasında yılan üzerine o kadar çok hikaye bulmuş ki... İşte size Mehmet Aksoy'un araştırıp yorumladığı dünyanın pek çok ülkesinden ve yöresinden Yılan Hikayeleri.
Evrensellikle globallik karıştırılıyor. Globallik ekonomiyle ilgilidir. Evrensellikte ise yöresel olmadan çıkış olmaz. Evrensele açılan kapı, yöreden geçer. O coğrafyanın adamı olacaksın, toplumun psikolojisini bileceksin, onunla yaşayıp onunla dünyayı yorumlayacaksın. Her konuyu kendine göre alıp içinde evrensele açılan bir kapı bulunduracaksın. Yılan hikayeleri de böyle. Yerel konulardan esinlenilmiş ama dünyanın her yerinde bakan birinin bir şeyler yakalayabileceği heykeller bunlar.
Çocukluğum Yayladağı’nda yılan hikayeleri dinleyerek geçti. Tarlada derede bastığın yere dikkat et, yılana basma basarsan sokulursun gibi uyarıcı söylemlerin dışında; yılanın koruyucu olduğu çoğu evlerin damında çatısında yılan olduğu onlara dokunmamak gerektiği anlatılırdı.
Kara yılanların çift dolaştığı, birbirlerine çok bağlı oldukları, birini öldürürsen ötekinin muhakkak intikamını almak için sonuna kadar eşini öldüreni takip edeceği seneler geçse de unutmayacağı söylenir. Hatay’ın Arsuz Madenli köyünde böyle bir kara yılanın olduğu, uzun zaman intikamını almak için beklediği, hatta sakallarının çıktığı, ona sakallı yılan dendiği, hala günümüzde yaşadığı onu görenler tarafından söyleniyor. Ben de yakın zamanda onu görmeye gideceğim.
Bazı yılanların kadınlara aşık olduğu, onların arkasından gittiği, sık sık önlerine çıktığı, hatta gece yataklarına gelip erkenden gittiği, kadının da artık buna alıştığı, ondan hiç korkmadığı gibi anlatılır.
Masallardaki yılan hikayelerine gelince Şahmeran’ı ele alsak yeter. Gılgamış’ın gençlik otunu çalan ve ebedi gençliğe kavuşan yılan var bir de.
Ama tüm bu konuları tasvir etmemek gerekir. Çünkü sanat bir yorumdur. İşlerimde bütün kültürleri sorgulayabiliyorum. Yaradılış efsanesi diyorum mesela heykellerden iki tanesine. Çünkü yaradılış konusunda büyük çelişkiler var dünyada. Her din, farklı yaratıyor dünyayı. Bunun yanında evrim teorisi var. Yılan bazı dinlerde şeytan olarak geçiyor. Bazılarında Adem ve Havva'yı kandırmış. Oysa burada yılanın suçu yok. O, çelişkiyi, farkındalığı simgeliyor.
İşi tersine de çevirebilirsiniz. Kuzey ülkelerinde yılanla ilgili mitolojiler var. Yumurta gibi bir şey var, etrafında yılan var ve büyük patlamayı bununla açıklıyorlar. Büyük patlamadan önce yılanın evreni koruduğu söyleniyor.
Bergama’da Asklepion süte karışan zehri ile hastaları iyi eden ve giderek tıbbın sembolü haline gelen yine bizim yılan. Bütün dünya mitoslarında yılanlarla ilgili hikayeler var çoğu pozitif. Hıristiyanlıkta şeytan yerine konmasının haricinde genellikle koruyucu, aydınlatıcı hatta Baltık ülkelerinde dünyanın varoluşu öncesi evrenin bir yumurta şeklinde görüldüğü, yumurtaya sarılı bir yılanın onu koruduğu ve olgunlaştığında da evrenin o yumurtadan var olduğu söylenir.
Beni bu hikayeler cezbetti. Ben de kendimce yılanları yorumlamak istedim. Biraz araştırıp inceleyince kendimi bir hazinenin içinde buldum, bu kadar zengin ve bu kadar geniş bir içerik, her türlü anlatıma açık. Beni çok heyecanlandırdı. Bana en azından yüz tane heykel yaptırır... Adem ile Havva’dan evrim teorisine kadar uzanan geniş bir yelpaze...
Eskiden yılan korkum olsa da, sergide onun hep iyi taraflarını yansıtmaya çalıştım. Çünkü onun her zaman gerçeği gösterdiğine inanıyorum.

YILANDAN ÇOK KORKARDIM
Aslında yılan, 24 yaşına kadar rüyalarıma girerdi. Ondan çok korkardım. Hep de aynı rüya olurdu. Yatağıma gelirdi. Her zaman elimle üzerine bastırırdım. Gözümü açtığımda hâlâ oradaymış gibi gelirdi. Ancak beş on dakika sonra kendime gelebilirdim. Sebebi sanırım küçükken bir keresinde ormanda tek başıma kalmış olmamdı.

BU KEZ FORMLARDA DAHA SERBEST KALDIM
Yılan serisinde kendiliğinden farklı teknikler çıktı ortaya. Daha organik formlar oldu. Tabii ki biçimler içeriğe göre hep değişiyor. Ama bu kez daha serbest kaldım. Sarmal formlar, birbiri içindelikler, negatifler-pozitifler, varlık-yokluk arası hikayeleri çok daha güzel kullanabildim. Mesela yılanlı şamandaki yılan formu, bir sactan bürülmedir ama çok hacimli görünüyor. Derinlik kazandı kendiliğinden form, ben de şaşırdım. Aslında çift yapayım, hacimli olsun diyordum ama gerek bile kalmadı. Şamanın ruhani yanını delikli bir sacla temsil edince enteresan bir heykel oldu. Bir tarafı çok katı, bir tarafı çok transparan. Form denemesi açısından iyi bir yere götürdü beni. Bu seride kendimde yeni bir şey keşfettim. Zaten her sergide biraz daha ustalaştığımı hissediyorum.

EN MÜTEVAZİ SERGİM OLDU
Yılan hikayeleriyle ilgili daha pek çok konuyu işleyemedim. Kendi yılan korkumu anlatan bir heykel yapacaktım yetişmedi. Bunun dışında aşık yılan ve kıskançlık hikayelerini de heykelleştirmeyi düşünüyorum. Çünkü kıskançlığı da anlatır bir yılan. İnsanlar yoğun kıskançlıklarından kendilerine acı çektiriyorlar. Sanki yılanı alıp kendilerini zehirletir gibi. Öyle bir acı... Büyük bir taşta başlamıştım ama henüz yapamadım. Sanırım buradaki sergiye şimdiye kadarki en mütevazi sergim diyebilirim. Hepsi biraz küçük oldu gibi geliyor bana. Bundan sonra büyük heykeller geri geliyor.

İLHAN SELÇUK PENCERESİNDEN
AYDINLANMAYA BAKACAK
İlhan Selçuk heykeli yapacağım Beşiktaş Belediyesi için. Gelecek yıl, Akmerkez'in arka tarafındaki villaların arasındaki kavşağa yerleştirilmesi planlanıyor. Yaklaşık 5 metre yüksekliğinde, bronz-taştan bir heykel düşünüyorum. Formunu da çoktan tasarladım. Aydınlanma hareketinin önde gelenlerinden biriydi İlhan Selçuk. İnanmış, kararlı, başından beri bunu savunan, her şekilde bundan vazgeçmeyen bir adam. Köşesi de "pencere" diye düşünürken, aslında aydınlığa açılan bir pencere önünde duruyor diye düşündüm. Dışarıyı seyrediyor. Orada da aydınlanma hareketinin kitlesel yürüyüşleri var. Açık pencereden bunun yansımasını göreceğiz, karşıdan da İlhan Selçuk bize bakıyor olacak. Beşiktaş Belediyesi bundan vazgeçse bile kendim için bu heykeli yapmak istiyorum.

**Mehmet Aksoy’un “Yılan Hikayeleri” sergisi 4 Aralık'a kadar pazar hariç her gün Evin Sanat Galerisi’nde görülebilir. Tel: 0212 265 81 58.

(Deniz İNCEOĞLU / Fotoğraflar: Senih GÜRMEN - 22.10.2010 - Hürriyet Keyif)

8 Ekim 2010 Cuma

NELER DUYDUM...

* Die Zeit geçen hafta Robbie Williams'la röportaj yapmış. Söylenene göre ünlü olmasını sağlayan Take That grubuna kesin dönüş yapmış. "Bu durum solo kariyerinizin sonu anlamına mı geliyor" sorusuna ise "Hayatıma yeni bir başlık açıyorum.
Önümüzdeki 18 aylık programım zaten hazır. Sonrası için her şey hayal edilebilir" diyor. Hayranlarına duyurulur.

* Tiyatro Artı, uzun zamandır Harbiye'deki bir garajı kendine tiyatro sahnesi olarak kurmaya çalışıyor. Mekân Artı adını verdikleri sahnenin bugün, Kök adlı oyunla açılması planlanıyordu. Ama ne yazık ki bazı aksaklıklardan dolayı açılış, kasım ayının başına ertelendi.

* İstanbul Kültür Sanat Vakfı'ndan yeni bir açılım var; Uluslararası İstanbul Tasarım Bienali. Tasarımı daha iyi anlamak, anlatmak ve tartışma konuları yaratmayı hedefleyen vakıf, yeni bienali 2012'de düzenlemeyi planlıyor.

* Heykel alanında yaşayan en önemli sanatçılarımızdan Mehmet Aksoy, şu sıralar o görkemli ev-atölyesinde yeni sergisi için hazırlanıyor. 21 Ekim'de Evin Sanat Galerisi'nde açılması planlanan serginin adı Yılan Hikayeleri. Sanatçı son bir buçuk yıldır bu seri üzerinde çalışıyormuş.

* Amazon sitesi yüzünden bu aralar Amerika e-kitap piyasasında büyük tartışma var. Çünkü Ken Follet'in "Fall of Giants" adlı kitabının hard cover versiyonu 19.30 dolarken, e-kitabı 19.99 dolar. Bu durum herkesi isyan ettiriyor. Ne de olsa e-kitap okuyucuları uzun zamandır kitapları olduğundan çok daha ucuza okuyor. Aynı durum James Patterson'ın Don't Blink kitabında da geçerli. Bakalım daha neler göreceğiz...

* Tiyatro Tiyatro Dergisi'nin 8. Tiyatro Ödülleri bu pazartesi Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde açıklanacak. Davete Yıldız Kenter, Zuhal Olcay, Yetkin Dikinciler, Ahmet Levendoğlu, Demet Evgar, Ahu Türkpençe, Şehsuvar Aktaş gibi isimlerin katılması bekleniyor.

* Geçenlerde New York'a giden bir arkadaşım anlata anlata
bitiremedi, müzeleri nasıl da profesyonel bir şekilde gezdiğini. Profesyoneli nasıl oluyor ki dememe kalmadan başladı anlatmaya. Meğer İstanbul'da New York'a gitmeden önce bir şirketle anlaşmış; Art Smart. Şirket New York'ta. Ama dünyanın neresinden ararsanız arayın size randevu veriyorlar. Uzman oldukları müzeler arasında the Metropolitan Museum, Museum of Modern Art, American Museum of Natural History var. Eğer daha da fazlasını isterseniz, size büyük çaplı bir Avrupa müzeleri turu düzenleyebiliyorlar. www.artsmart.com


(Deniz İNCEOĞLU - Hürriyet Keyif - 9.10.2010)