19 Eylül 2011 Pazartesi

Sonbaharın temposuna yetişebilecek misiniz?

Sonunda sonbahar geldi de birer birer tüm aktivitiler anons yapılmaya başladı. Tiyatroların yeni oyunları, 12. İstanbul Bienali, galerilerin paralel sergileri, sonbahar kitapları... vesaire vesaire...
Hayatımız haziran ayında bıraktığımız gibi yeniden dopdolu oldu. Bu ayki programlar tamam, gelecek ay içinse şimdiden program yapmakta fayda var. Neden mi... Mesela 13 Ekim'de başlayacak olan Akbank Caz Festivali'nin programı açıklandı.
Evet, biliyorum ülkemizde şu çok çok abartılan sevgili şarkıcı Zaz'ın biletleri çoktan tükendi bile. Ama festival, sadece bu kadından ibaret değil! Onlarca şahane isim var... Carmen Souza, Avishai Cohen 'Seven Seas', Mari Kvien Brunvoll, Amsterdam Klezmer Band, Charles Lloyd New Quartet, Ozan Musluoğlu benim en başta merak ettiklerim.
Pozitif'in düzenlediği festivalde sadece konserler yok. Atölye çalışmaları, paneller, yarışmalar, cazlı brunch’lar da var. Örneğin Sevin Okyay, Murat Beşer ve Cenk Akyol gibi isimler 14 Ekim'de "Radyoda Caz Çalıyor" paneline katılacak. Ertesi gün, Nilüfer Verdi, Ayşe Tütüncü ve Jülide Özçelik gibi isimler “Caz Müziğinde Kadın” başlıklı panelde olacak.
‘Sanat-çı engel tanımaz!’ diyen Düşler Akademisi ise bu kez 23 Ekim'de gönüllü müzisyenleri ve sosyal dezavantajlı gençlerle Social Inclusion Band ile Akbank Sanat’ta sahne alacak. Bir de o leziz brunch'lar, bu yıl da devam ediyor. 16 Ekim'de Feriye Lokantası, 23 Ekim'de Moda Teras'ta farklı müzikal disiplinlerden gelen beş genç müzisyenden oluşan LAGE, sahnede olacak.

BUNLARI KAÇIRMAYIN
Bu özetten sonra gelelim gitmeyi düşündüğüm konserler hakkında daha fazla bilgi vermeye...
Cape Verde asıllı Portekizli şarkıcı Carmen Souza, çoğu başarılı müzisyen gibi ilk olarak kilise korosunda şarkı söylemeye başlamış. Nina Simone, etkilendiği en önemli isimlerden biri. Keşfedilmesiyse Portekiz’in önemli caz basçılarından biri olan Theo Pas’cal tarafından olmuş. Aynı anda akıl hocası olan Theo ile beraber parça yazmaya başlayan Souza, atalarının dili olan Creole lisanını da parçalarında kullanıyordu. 2005'te ilk albümünü yayınladıktan sonra şimdi son albümü “Protegid” ile Afro-Latin, dünya müziği ve caz arasında gidip gelen renkli çizgisiyle İstanbul'da olacak.
Festivalin en eğlenceli konserlerinden biri olacağını iddia ettiğim isim tabii ki Amsterdam Klezmer Band. 1996'da saksafon ustası Job Chajes tarafından kurulan grup, Amsterdam sokakları ve parklarında sergiledikleri hareketli performansları ile kısa sürede dünya çapında tanınmıştı. Repartuvarlarını birlikte hazırlıyorlar. Balkan/Çingene/Klezmer müziklerinin orta noktasındalar denilebilir. Ortadoğu ve Afrika etkilerinin müziğinde hissedildiği basçı ve besteci Avishai Cohen de tüm yakışıklılığıyla festivalde olacak. 9 yaşında piyano ile başlayan müzik hayatına 14 yaşında basgitar ve kontrbas ile devam eden sanatçının etkilendiği isimler arasında Jaco Pastorius var. Danilo Perez ile çalarken usta isim Chick Corea tarafından keşfedilen ve ünlü müzisyenin himayesinde 1997 senesinde ilk albümünü çıkaran sanatçı, günümüze kadar 12 albüm yayınladı. Şimdi son albüm “Seven Seas” ile burada olacak.
Bu arada hatırlatalım festival biletleri 5-115 lira arasında...

(Deniz İNCEOĞLU - Hürriyet Keyif - 17.9.2011)

5 Eylül 2011 Pazartesi

Kadıköy'ün arka sokağındaki yabancılar

30 yıllık Kadıköylüyüm ama hâlâ iyice keşfedemediğim noktaları, mekânları var. Hush Gallery de bunlardan biriydi.
Süreyya Operası'nın karşı sokağındaki yemekçilerin arasından geçtikten sonra sola dönünce karşınıza çıkıyor Hush. Şahane, eski bir cumbalı eve konuşlanmışlar. Hep önünden geçerdim ama içine girmek kısmet olmamıştı. Sonunda geçen hafta aklımdaki bu maddeyi de yapmayı başardım.
Hush'la ilk tanışmanız tamamen hangi kattan girdiğinizle alakalı. Çünkü üst kata adım atarsanız sizi harika bir İtalyan restoranı karşılıyor. Ama eğer alt kattan girerseniz galeriyle tanışıyorsunuz.
Ben tercihimi alt kattan yana kullandım.
Eserlerden önce ilk etkilendiğim mekânın ruhu oldu. Bir kısmı beyaz yağlı boya, bir kırmızı kahverengi taş duvarlardan oluşan Hush, yurtdışındaki yeraltı galerilerini anımsattı birden. İstanbul'da alıştığım pırıl pırıl galerilerden farklı bir konsepte dalmak iyi hissetirdi açıkçası. Galerinin akşam 22.00'ye kadar açık olması da farklılıklarından ve ziyaretçiyi özgür kılan özelliklerinden biri.
Galeride bugün "20/4" adlı yeni bir sergi açılıyor.
İsminin gizemi, 20 gün boyunca İstanbul'da yaşayıp eserlerini üreten dört sanatçıdan geliyor. Almanya'dan Antonia Breme (25) ve Nikola Breme (22), Polonya'dan Kasi Roswadowska-Myjak (27) ve Türkiye'den Gözde Kircioglu (25).
Her biri genç, aklı fikirlerle ve yeniliklerle dolu bu dört sanatçı, 20 gün boyunca İstanbul'u yaşayıp yeni eserler yarattılar. Hepsi bugünden itibaren 28 Eylül'e kadar Hush Gallery'de sergilenecek.
Bakın gezinti sırasında yakaladığımız sanatçılaran Antonia Breme ve Kasi Roswadowska-Myjak kendilerini, sanatlarını ve İstanbul'la buluşmalarını nasıl anlatıyorlar...

BİR GEMİ NE KADAR ÇOK ŞEY ANLATABİLİR
Antonia Breme, sanatında daha çok mekânı deneyimleme biçimini ele alıyor. Farklı materyalleri araştırarak heykeller ve enstalasyonlar yapıyor. Gündelik hayatta karşılaştığı durumlara yer veriyor. Yapılar, yüzeyler ve ayrıntılar ilgisini çeken unsurlar. Bunları yaparken Rachel Whiteread, Wolfgang Tillmans, Olafur Eliasson gibi sanatçılardan ilham alıyor. Sanatçı İstanbul’a ilk kez gelmiş. Karşılaştığı ilk şeyinse "enerji dolu ve capcanlı bir şehir" olduğunu söylüyor: "Kalabalık sokaklar, satışa sunulmuş çeşit çeşit ürünler ve onları izleyen muazzam gürültü başta çok baskındı. En çok dikkatimi çeken şeylerden biri kaos ve görünüşe göre bu kaosun hayatın bir parçası olmasıydı. İnsanlar pek çok anlamda birbirlerine bağlı görünüyorlar." Bu izlenimlerle yola çıkan Antonia Breme bakın galeride neler yapıyordu: "Burada bir gemi inşa etme fikri İstanbul’daki konumumuza ve şehrin kendi konumuna bir gönderme. Kurulmakta olan gemi, gezimizin bir durağını oluşturan İstanbul’da sınırlı bir süreliğine kalışımızı, ilerlemeden önce bu şehirde geçici olarak konaklamamızı ve çalışmamızı görünür kılıyor. Ayrıca küçük bir galeri mekânında kurulan kocaman gemi şehri deneyimleme biçimime, şehrin çok kuvvetli etkisi karşısında oldukça küçük olduğumuz hissi ile yüzleşmemize de gönderme yapıyor."
Kasia Roswadowska-Myjak'nın şehirde ilk dikkatini çekenlerse kitleler, kalabalık, gürültü, ezan sesleri, yakıcı güneş ve sıcaklık olmuş. Kendisi de bu büyük geminin inşasına yardım edenlerden. Bakın o bu gemiye nasıl bakıyor: "Buluntu materyallerden inşa edilmiş gerçek bir gemi gibi olacak. Galeriye oldukça soyut ve esprili bir şekilde yerleştirilecek, çünkü aslında oraya sığamayacak kadar büyük görünecek. Dışarıdan gemiye küçük bir kapıdan girilebilecek ve sonra yine aynı yerden çıkılacak. Gemiyi seçtik çünkü Boğaz’da pek çok gemi var ve vapurları düşünecek olursak, İstanbul onlar olmadan yapamaz. Dahası gemi göç için, Almanya’da veya başka yerlerde yaşayan Türkler için güçlü bir metafor teşkil ediyor. Sorunlar ve sızıntılarla dolu..."
Hush Gallery'de bu akşam DJ Okan Dirim'le birlikte verilecek şahane bir açılış partisi var. Ben orada olacağım, sizi de bekleriz... Unutmadan, giriş ücretsiz!
Adres: Caferağa Mah. Miralay Nazım Sok. 20 Bahariye-Kadıköy / İstanbul


(Deniz İNCEOĞLU - Hürriyet Keyif - 20.8.2011)