5 Mart 2009 Perşembe

Popüler kültürü es geçip Sakman şarkıları söyledim



Gülcan Altan 14 yıldır İstanbul Gelişim Orkestrası, Çetin İnöntepe, Grup Gündoğarken, Melike Demirağ, Metin Ersoy gibi isimlerle otel, caz bar ya da restoran gibi mekanlarda şarkı söylüyor. Ruhu dinlendiren temiz sesiyle flamenkodan fadoya, cazdan Klasik Türk Müziği'ne kadar pek çok türü barındıran repartuvarını yorumluyor. Daimi dinleyicileri her zaman bir albüm çıkarmasından yanaydı ama o bir türlü fırsat bulamıyordu. Sonunda 11 yıldır birlikte çalıştığı Vedat Sakman'ın şarkılarından oluşan Gülümser albümü çıktı. Kandilli, Ayrılık da sevdaya dahil, Muammalı Hummalı şarkıları tarzları da biraz değiştirilerek hücum kayıt tekniğiyle kaydedildi.



Yorucu bir günün sonunda evde koltuğa uzanan birini uzun uzun hayallere daldıracak, temiz ve dingin bir sesi var Gülcan Altan'ın. Bu yeteneğinin ailesinden geldiğini söylüyor. Samatya'da büyümüş ama aslında bir Çerkez kızı. Evde sürekli akordeonlar, mızıkalar çalınıp anne ve babası şarkılar söylermiş. Sesinin güzelliği pek çok müzik öğretmeni tarafından fark edilmesine rağmen Trakya Üniversitesi'nde işletme okumayı tercih etmiş. Ancak parası bitince kendisini sahnede bulmuş: "Ordu evinde çalışan bir subay öğretmenlerimdem sesimin güzel olduğunu duyunca beni işe çağırdı. Ben de harçlığımı çıkarmak için hemen kabul ettim. Aynı dönemde öğrenci olaylarından dolayı okulu bırakıp İstanbul'a geri geldim. Ama sahnenin tozunu yutunca müziği bir daha bırakamadım. Artık para değil, zevk için söylüyordum."

ŞARKILARDA YAŞANMIŞLIK DA OLMALI
Gülcan Altan'ın şansı yaver gitti ve zamanın önemli müzisyenlerinden Çetin İnöntepe'yle Tarabya Oteli'nde şarkı söylemeye başladı. İnöntepe'den sadece doğru şarkı söylemeyi değil, sahne adabını, duruşunu ve estetiğini öğrendi. Söylediği çaça ve müzikal şarkılarıyla alaylı bir müzisyen olma yolunda ilerledi. Birkaç yıl sonra kendi ekibini kurdu. 14 yılda pek çok müzisyenle çalıştı. Ama alaylı olması yetmiyordu. Profesyonellerin dilinden daha iyi anlamak ve etnik müziğe olan merakını pekiştirmek için 2001'de İTÜ Devlet Konservatuvarı'na girip birincilikle mezun oldu. Sonra da Yeditepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü'nde yüksek lisansını yaptı.
Vedat Sakman'la yolları 1998'de eski eşi Murat Güner sayesinde kesişti. Tanıştıkları gün Sakman, Usulca adlı albümünün kayıtlarını yapıyordu. Hemen Gülcan Altan'ın sesiyle de tanışmak istedi ve "Gülcan iki şarkı var, bir girip söyler misin, sesinin rengine bakalım" dedi. Murat Güner’le Vedat Sakman sohbet ederken Gülcan Altan, parçayı 15 dakika çalıştı ve söyledi: "O kayıt çok güzel olmuştu. Oradaki heyecan, duygu ve ruh bambaşkaydı. Vedat ağabey o kaydı hâlâ her gelene dinletir" diyor Altan heyecanını hâlâ yaşayarak. Bundan sonra bir albüm yapıp Vedat Sakman şarkılarını söyleme fikri hep akıllarında oldu. Ama Gülcan Altan ilişkilerinin daha iyi olmasını, pekişmesini istiyordu. Şarkıları söylerken yaşanmışlıklar olması onun için önemliydi: "Sakman şarkılarını söylemek kolay değil. Onun şarkıları insanı hemen içine almıyor, önce dinlemekte tereddüt edersiniz. Sonra size bir şeyler anlatır. Hatta bence artık onun şarkıları beni de anlatıyor..."

TÜM ORKESTRA STÜDYOYA GİRDİ
GÜLCAN ALTAN SÖYLEDİ
Sonunda iki yıl önce albümün hazırlıklarına başlandı, şarkılar seçildi. Daha önce Leman Sam ya da Zuhal Olcay'dan dinlediğimiz Vedat Sakman şarkıları ön plandaydı. Orhan Pamuk'un kitabı üzerine yazılan Benim Adım Kırmızı, Akdeniz Şarap ve Ayrılık ise ilk defa icra edildi. Ferhan Şensoy'un sözlerini yazdığı Muammalı Hummalı, Latin ritmleriyle çalındı. Parçada Serdar Barçın'ın saksafon solosu dinlenmeye değer. Albüme bir de radyolarda çalınması için bir parçanın remix'i gerekiyordu. Gülcan Altan bunu Serhan Şeşen'den rica etti: "Genç yaşta kaybettiğimiz Serhan Şeşen çok iyi bir müzisyendi. Bir şarkının remix yapılması gerektiğini öğrenince aklıma ilk o geldi. Hiç uyumadan, iki gün içinde parçayı hazırladı."
Albümdeki tüm şarkılar hücum kayıt tekniğiyle kaydedildi. Yani şimdilerde çoğu kişinin yaptığı gibi enstrümanlar ayrı gün ya da saatlerde çalınıp kaydedilip tekrar birleştirilmedi. İyi ses sanatçılarının ve çalgıcıların yaptığı gibi aynı anda biraraya gelindi ve bir kerede kaydedildi. Klasik ve elektrik gitarı Murat Güner, tuşlu çalgıları Emir Ersoy, bas gitarı Yaşar Cener Sarp, davulu Turgut Alp Bekoğlu, perküsyonu Ateş Öztürkmen ve Abbas Karacan, saksafonu Serdar Barçın, kavalı Turgay Güzelcan, neyi Nurullah Kanık, kanunu Tansel Sarı, udu Zafer Kahraman çaldı. Grup Gündoğarken, Banu Akın ve Gülşen Karanlık da vokalleri söyledi.

SIRADA ÇERKEZ ŞARKILARI VAR
Gülcan Altan, söylediği pek çok tür arasından en çok etnik müziğe ilgi duyuyor. Bunun bildiğimiz Batı müziğinden farklı bir duygu yoğunluğuna sahip olduğunu düşünüyor: "Hint ya da Afrika müziği dinlediğinizde hissettirdikleri çok farklıdır. Halkın kültürünü daha yakından hissedersiniz. Klasik batı müziğinden Bach dinlediğinizde ise mükemmele yakın bir teknik duyarsınız." Hem Çerkez göçmeni olduğundan, hem de etnik müziği sevdiğinden bir sonraki albümü oluşturacak Çerkez şarkılarının kayıtlarına başlamış bile.


Gülümser için gülümseyen bir albüm Ablam Gülümser güzel, alımlı ve zeki bir kadındı. Ona her zaman gıptayla bakardım. Ne yazık ki genç yaşta, 1996'da hayatını kaybetti. İlk albümümün ve içindeki şarkıların onun adına yakışır bir şekilde gülümsediğini düşünerek albümün adını Gülümser koydum.
Bir de sahnede dinleyn Gülcan Altan, her perşembe akşamı İstanbul Fransız Sokağı'ndaki Artiste Terasse'da sahne alıyor. İzlediğinizde "Bir önceki hayatında acaba İspanyol muydu?" diye düşünebilirsiniz. Çünkü kıyafetleri, havası, duruşu, sesi ve söylediği şarkılarla tam bir İspanyol gibi.

(Deniz İnceoğlu - Hürriyet Keyif)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder