5 Mart 2009 Perşembe


Kenter Tiyatrosu'nda geçen ay iki kişilik başarılı bir oyun sergilenmeye başladı; Victoria-Zafer. Alzheimer hastalığına yakalanan eski bir aktristin, gerçekle düş arasında gidip gelen hayatını izliyoruz. Şarkıları ve danslarıyla hayata tutunmaya çalışan Victoria ve ona destek olan bakıcısının eğlenceli ama bir o kadar da dramatik öyküsü, hepimizin başına gelebilecek ölüm kavramına farklı bir bakış açısı getiriyor.
Son dönemde sık sık çevremizde duyduğumuz bir hastalık, alzheimer. Belki de bundan dolayı pek çoğumuz anahtarı, ocakta yemeği, isimleri ya da başka şeyleri unuttuğumuz da "Acaba ben de alzheimer olma potansiyeli var mı" diye sorguluyoruz. Başımıza gelmeyecek bir şey değil, herkese yakın bir hastalık. Tıpkı Yıldız Kenter'in de dediği gibi "Hepimiz her hastalığa aynı derecede yakınız." Kenter Tiyatrosu günümüzde çok sık rastlanan bu hastalığa Victoria - Zafer adlı oyunla farklı bir açıdan bakıyor; hem komik, hem de dramatik.

SANATIN GÜCÜYLE HAYATA TUTUNAN
ALZHEIMER HASTASININ ÖYKÜSÜ
Oyun tekerlekli sandalyede oturan bir kadının üzerine bağlanmış ipten kurtulmaya çalışmasıyla başlıyor. Bir süre sonra adının Victoria olduğunu öğrendiğimiz, yaşı belli olmayan kadın belli ki eski bir aktrist. Bu sebeple de sürekli şarkılar söylüyor ve dans ediyor. İplerden kurtulduğunda söylediği ilk şarkıysa "I could have danced all night". Kahramanımız Victoria bir alzheimer hastası ve ölümü beklenen bir kadın. Ama oyun boyunca sanatı yoluyla, düş gücüyle ve dans ederek kendini oyalıyor. Yönetmen Yıldız Kenter'in dediği gibi gideceği yolu aydınlatıyor: "Tüm bunları bilinçsiz bir bilgelikle yapıyor aslında. Ölüme gitmeyi bile sanat yoluyla daha dayanılabilir, katlanılabilir, daha filozofça değerlendirilebilir hale getirebiliyor. Sanatın gücü burada kendini belli ediyor."
Victoria, eskiden bir sanatçı olduğunu bilmiyor ama sürekli aklına gelen şarkılar onu çok mutlu ediyor. Dans ettiği zaman bunun onda özel bir yetenek olduğunu fark ediyor. Ama tüm bunları bilinçsizce yaptığını izlerken farkedebiliyorsunuz. Ancak hastalığına rağmen enerjisi, hayata tutunması ya da duruma böylesine direnmesi sizi de oyuna daha bir bağlıyor. Çünkü onun neşesi bir anda sizinki oluveriyor.

BOKTAN BİR ROL OYNUYORUM
Çocuk doğurduğu için sahne hayatına 14 yıl aradan sonra devam eden Defne Halman canlandırıyor Victoria'yı. "Herhalde biraz cahil cesaretiydi bu teklifi kabul etmek. Çünkü bazı zorlukları ve kapasitemin ne olduğunu unutmuşum. Ama bunun aradan geçen zamanla değil, karakterin zorluğuyla alakası var" diyor. Ama sahnede çok iyi bir performans sergiliyor. Yürüyüşleri, düşüşleri, koşuşu, ayağa kalkışları, tekerlekli iskemlede otururken bile parmak ucunda bir balerin edasıyla hareket edişi, hatta dans edişi izlenmeye değer. Tüm bunları yaparken söylediği pek çok şarkıda sesini de çok iyi kullanıyor.
Ona eşlik edense yine Yıldız Kenter'in öğrencilerinden Engin Hepileri. Askerden yeni dönen sanatçı kendini ara vermeden hemen sahneye atmış. Hastabakıcı rolündeki Hepileri, düşleriyle gerçek arasında yaşayan Victoria'nın en iyi dostu. Zaten iki karakter arasında çok fazla paralellik var. Her ikisi de birer mahkum gibi bulundukları yerden kurtulmaya çalışıyor. Kimi zaman da Victoria'nın söylediği şarkılar eşliğinde birlikte neşeyle dans ediyorlar. Engin Hepileri'ye karakterinizi biraz tanımlar mısınız diye sorduğumuzda aldığımız cevap ise şaşırtıcı: "Boktan bir rol oynuyorum." Neden böyle cevap verdiğiniyse oyunun bir bölümünü hatırlatınca anlıyorum; Victoria bakıcıya "Neredeyiz, tiyatroda mı?" diye sorduğunda bakıcı ona "Evet. Müthiş bir dram oynuyoruz. Sen bizim baş aktristimizsin, bense ikinci derecede boktan bir rol oynuyorum" diyor. Victoria onun için özel bir hasta. Diğerleri gibi değil, düşün gücüne sahip. Onunla geçirdiği zamanlarda bakıcı değişik şeyler hissediyor, birlikte hem eğleniyor hem de kavga ediyorlar ama hepsinin sonunda mutlaka bir yerde buluşuyorlar. Bu anlamda bakıcının da Victoria gibi bir düşün gücü olduğunu keşfediyoruz.
Eğlenceli olduğu kadar fazlasıyla dramatik olan Victoria - Zafer'in sonu da insanı kararsız bırakıyor; mutlu mu, kötü son mu diye. Çünkü aydınlık, mutlu bir ölümle karşılaşıyoruz.

(Deniz İnceoğlu - Hürriyet Keyif)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder