5 Mart 2009 Perşembe

Gölge aşka geldi


Büyüklerimizin çocukluğunu geçirdiği, bizim de son zamanlarına yetiştiğimiz bir tür, gölge tiyatrosu. Şimdilerde tek tük tiyatro topluluğu bu geleneği sürdürmeye çalışıyor, aileler de fırsat buldukça çocuklarına bu eğlenceyi öğretmeye çalışıyorlar. Gölge tiyatrosunu özleyenler ve yeni nesillere aktarmak isteyenler için şu sıralar müthiş bir fırsat var; İstanbul Modern Sanat Müzesi'nin yeni sergisi Gölgeye Övgü. 20. yüzyıl başında sinemaya ve hatta günümüz çağdaş sanatına etkisi büyük olan gölge tiyatrosu çizimler, videolar ve heykellerle anlatılıyor.
İstanbul Modern Sanat Müzesi'nde açılan Gölge'ye Övgü sergisi, geçerken bir bakayım denilecek türden değil. Adam akıllı, neredeyse tüm günü ayırmak gerekiyor. Çünkü içinde bir tarih yatıyor. Gölge tiyatrosunun Türkiye ve Yunanistan'daki köklü geçmişinin çağdaş sanata etkileri anlatılıyor. Eski ve yeni örnekler içinde dans, opera ve müzik eşliğinde gölge tiyatrosunun silüetleri, çizimleri, metinleri, el yazmaları ve filmlerinden oluşan 100'den fazla eser var.
Yedi ayrı ülkeden sekiz çağdaş sanatçının ve iki sinemacının katılımıyla küratör Paolo Colombo hazırlamış sergiyi. Şans eseri karşısına çıkan bir bilgiden yola çıkarak yakın dönem sanatçılarının bu konuyla ne kadar haşır neşir olduğunu farketmiş ve bunu daha da araştırıp İstanbul Modern'e taşımış. Bunu yaparken tek kriteriyse gezgin bir şair, yalnız bir film yapımcısı gibi her zaman yalnız ve bağımsız çalışan sanatçıları seçmek olmuş. Böylece Haluk Akakçe, Nathalie Djurberg (İsveç), William Kentridge (Güney Afrika), Katariina Lillqvist (Finlandiya), Jockum Nordström (İsveç), Lotte Reiniger (Almanya), Christiana Soulou (Yunanistan), Ladislas Starewich (Polonya), Andrew Vickery (İngiltere) ve Kara Walker’ı (A.B.D.) bu kapsamlı sergide buluşturmuş. Serginin ismiyse yine küratör, 2001'de Chicago Çağdaş Sanatlar Müzesi’nde William Kentridge tarafından gerçekleştirilen bir söyleşiden, Kentridge’in de bu başlığı Junichiro Tanizaki’nin kaleminden çıkan 1935 tarihli In Praise of Shadows adlı bir kitapçıktan aldığını söylüyor. Colombo Gölge Tiyatrosu’nun, dayandığı köklü gelenek, zenginlik ve öz nedeniyle, sinema öncesi tarihte ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunu savunarak “Bu serginin kalbinde ve temel metaforunda, Türk ve Yunan gölge tiyatrosu gelenekleri, özellikle de Karagöz karakteri yatıyor” diyor.


MOZART'IN SİHİRLİ FLÜTÜ KISALDI
FLÜTÜ HAZIRLAMAK OLDU
Serginin içinde kaybolmadan önce müzenin alt katında ve sergi salonunun girişindeki yurtiçi ve yurtdışından hem özel hem de devlet koleksiyonlarından bir araya getirilen Karagöz oyunu tasvirlerini, kitapları, broşürleri, posterleri, gazeteleri ve dergileri incelemenizi tavsiye ederim. Bu kadar kapsamlı bir sergiyi gezmeden önce iyi bir altyapı oluşturmak için çok idealler.
Serginin en ilginç sanatçılarından biri Güney Afrikalı William Kentridge. Mozart’ın Sihirli Flüt'ünün kısaltılmış bir yorumu olan eseri Flütü Hazırlamak'ı mutlaka izleyin. Ahşap, küçük bir sahne üzerine hazırlanmış eseri izlerken kendinizi operada gibi hissedeceksiniz. Videodaki görüntüler, sahne üzerindeki dekora yansıtılarak hazırlanmış. Bunu izledikten sonra hemen yan odada, eserin ön çizimleri ve minyatür tiyatro maketini görmek mümkün. Sanatçı 1999'da 6. Uluslararası İstanbul Bienali için hazırladığı, Türk ve Yunan gölge oyunlarına doğrudan göndermeler içeren Gölge Geçidi'nden bu yana siluet tekniğiyle çalışıyor. Sergide yer alan, sahibinin arzusuna göre ayarlanabilen, değişken boyutları olan Geçit ise Gölge Geçidi videosundaki karakterlerden türetilen, insan kategorilerini temsil eden kişilerin bir heyeti.
Ünlü Amerikalı sanatçı Kara Walker’ın resimleri, siluet enstalasyonları ve videoları çok düşündürücü. Sergide yer alan “Atlanta Savaşı”nda Walker, tarihî olayları, görünürde savaşa paralel olan ama yine de uygun biçimde bireyler ve aileler üzerinde köleliğin trajik bedelini gösteren anekdotlara odaklanıyor. Walker’ın lazerle kesilmiş çelik figürlerden oluşan 22 parçalık “Yanan Afrika Köyü” başlıklı çalışması ise, belirli bir biçimi olmayan bir oyun takımı.


ANİMASYONLA GÜMÜŞ AYI KAZANDI
Finlandiyalı sanatçı Katariina Lillqvist, filmlerinde kendi yaptığı kuklaları oyuncu olarak kullanıyor. Onları tanıdığımız masal ve edebiyat klasiklerinden, tarihten ve eski inanışlardan uyarladığı hikayelerde oynatıyor. 1996'da Berlin Film Festivali’nde Kısa Film kategorisinde Gümüş Ayı’yı kazanan Köy Doktoru adlı kukla animasyonu da sergide, mutlaka görün. Filmde Saraybosna mültecilerinin anıları, Franz Kafka’nın öyküsünün konusuna oturtularak dramatize edilmiş.
Serginin önemli sanatçılarından biri de Ladislas Starewitch. Polonyalı sanatçı, 20. yüzyılın en tanınmış sinemacılarından ve tek resim çevrimli animasyon tekniğinin (stop-motion) ustası sayılıyor. Filmlerinde, popüler eski inanışlardan ve geleneksel masallardan süzülüp gelen karmaşık öykülerin özellikle zor sahnelerinde, çok sayıda kuklanın aynı anda hareket ettiğini görmek mümkün. Tim Burton gibi çağdaş sinemacıları etkileyen Starewich, La Fontaine’in fabllarına dayanan öykülerini mizah, ironi ve müthiş bir teknik beceriyle harmanlayarak özgün yorumlar yaratıyor. Sergide Starewich’in, Aslan Kral da dahil bütün hayvanların güvenini kötüye kullanıp başbakan olan kurnaz ve hain bir tilkinin öyküsünü anlattığı, hareket ve mizah dolu, faşizm karşıtı imaları nedeniyle kimi ülkelerde sansürlenen tek uzun metraj filmi Tilkinin Hikâyesi var.
Sergide ayrıca Ara Güler’in Karagöz konulu fotoğrafları sergileniyor. Grafik tasarımcı Yurdaer Altıntaş’ın Karagöz üzerine bir portfolyosu video alanındaki LCD ekranda ziyaretçilere sunuluyor. Altıntaş’ın gerçekleştirdiği grafik yorum, Karagöz oyununun ışığa bağımlı özelliklerini perde üzerinde yayılan renk dağılımlarının izlenimleriyle yansıtıyor.


İLK SİLUET FİLMLERİNİ YARATTI
KARAGÖZ'DEN ESİNLENDİ
1920’lerde gölge sineması tekniğini geliştirerek, 20. yüzyılın ilk yarısının en önemli animasyon ve film hilesi kullanan yapımcılarından biri Lotte Reiniger (1899). Olağanüstü bir teknik ustalığı ürünü olan ve animasyonlu şiirselliğin baş eserlerinden biri sayılan “Prens Ahmet’in Maceraları”nı 25 yaşında tamamladı. Yıllarca geleneksel Türk gölge tiyatrosu üzerine Metin And ile mektuplaşan Lotte Reiniger’ın üslubu, sinemanın teknikleriyle geliştirdiği Çin gölge oyununa dayanıyor. Reiniger, meslek yaşamı boyunca genellikle masalları ya da operaları temel alan birkaç film yarattı ama birkaç yıl da gölge tiyatrosu için yazdığı oyunlarda oynadı.
Sergide Lotte Reiniger’ın 1923-1926 yılları arasında Berlin’de çektiği, Jean Renoir ve Rene Clair gibi yapımcıların büyük övgüsünü kazanan, seksen yıl önceki güncelliğini bugün bile koruyan, sinema tarihinin ilk uzun metrajlı animasyon filmi Prens Ahmet’in Maceraları izlenebilir. Masal hayranı ve Mozart tutkunu sanatçının, Bizet’nin operası üzerine hazırlanmış enfes parodisi Carmen, herkesi birlikte şarkı söylemeye, mırıldanmaya ve ıslık çalmaya davet eden bir müzikal olan Mozart’ın Sihirli Flüt'ündeki mutlu kuş avcısı Papageno, Saray’dan Kız Kaçırma'dan alıntıladığı Harem’de Bir Gece başlıklı filmlerinin yanı sıra, sergide filmlerinde kullanılmış özgün siluetler ve Tübingen’deki Lotte Reiniger Koleksiyonu’ndan ödünç alınan özgün sahne çizimleri gibi çeşitli malzemeler de var.


(Deniz İnceoğlu - Hürriyet Keyif)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder